Maria Callas'ın içsel çatışmalarını ve benliğini yeniden keşfetme sürecinin dağılımını ele alan bu inceleme, filmin psikolojik ve dramatik olaylarıyla inceliyor
Ruhum Hala Hatırlıyor: Maria
1970’li yıllarda Paris, ünlü opera sanatçısı Maria Callas’ı Pablo Larrain yönetmenliğinde buluşturarak seyirciyi, kaybolmuş ve yitirildiği düşünülen şeylerin Maria’da nasıl bir yıkım oluşturduğunu anlamaya davet ediyor. Bunun amacını ise özünü tekrar keşfeden karakteri kim olduğunu sorgulayacağı bir mücadele ile bağlayarak seyirciye güçlü bir psikolojik drama sunuyor. Bir zamanlar hayatı mükemmel olan, dünyaca ünlü opera sanatçısı Maria Callas’ın hikâyesi, Angelina Jolie’nin performansıyla filme taşınıyor. Ancak, Callas’ı tanıdığımız, zarif ve güçlü kadından çok farklı bir portreyle karşılaşıyoruz. Jolie, Callas’ı, hayatının en karanlık dönemlerinde, hayatta kalmak için ilaçlara bağımlı hale gelmiş ve kişisel çöküşüyle baş başa kalmış bir sanatçı olarak canlandırıyor. Film, Callas’ı kendi değerlerini ve kimliğini sarsan bu yolculukta zaman zaman sessiz sokaklarda dolaşan, sonra bir anda kendini kalabalığın içinde sesini bulmaya çalışan yaralı bir kız çocuğu edasıyla izleyiciye aktarıyor. Bu geçişler genelde geçmişten, fantezi dünyasından yâda ruhunun bilgeliğinden hatırlatmalar şeklinde kesitler halinde seyirciye sunulurken sanki ilaçların etkisinden dolayı görülen halüsinasyonlar imajı yaratarak seyirciye aktarılıyor.
Callas’ın ruhu adeta Maria ile yeniden iletişime geçmeye çalışır. Tekrar tekrar söylemeye çalıştığı şarkılarda ruhunun özüne nasıl döndüğüne şahit olabilirsiniz. Bazı karakterler bu yolculukta Maria’yı yalnız bırakmazlar. Bazen evindeki çalışanları bazen ise röportaj yapmaya gelen biri. Bu karakterlerin hepsi eve dönüşü gerçekleştirmeye çalışan birer rehberdir adeta. Puccini’nin Callas’ı tekrardan söylemeye teşvik ederken “bırak gitsin sesin hala orada” demesi aslında özünde var olan bir şeyi asla kaybedemeyeceğine dair güçlü bir göndermedir. Maria Callas, kaybolmuş gibi görünen ama aslında hep var olan bir kimliğin ve ruhun ifadesidir. Bu edayla Callas’ın şarkıyı söylemesi ve Puccini’den bu “Maria” ydı geri dönüşünü alması aslında ruhunu duyamadığını haykırmasıdır.
Maria, artık sıradan biri olmuştur. Dışarıda sıradan bir Maria ile karşılaşmak mümkün, bu oldukça normaldir. Ancak Maria Callas, ruhun ve özün birleştiği bir bütün, sanatın ve kimliğin içsel bir yansımasıdır. Röportaj yapmaya gelen kişinin sunulan hitap şekilleri arasında “La Callas” ı özellikle tercih etmesi gibi. Bunun filme ne kadar güzel bir şekilde iliştirildiğini anlamak için Virginia Woolf’un Mrs. Dalloway’ini okumanızı tavsiye ederim. Sadece Mrs. Dalloway olayına takılmazsanız Virginia Woolf’un çalkantılı hayatının da yazılarını nasıl etkilediğini görebilirsiniz. Aynı şekilde, Maria’nın mutluluğun müzik için yetersiz kalmasından bahsetmesi gibi. “Müzik sefaletten doğar”. Acı anları, hayatımızın dönüm noktalarını belirleyen hayati kararlarımızı destekler. Yoğun acı anlarında da genellikle fiziksel bedenle iletişim kaybolur. Özümüze çekilme ihtiyacı hissederiz.
Film, başkalarının Maria için inşa ettiği hayatın onu nasıl mahvettiği düşüncesiyle geçmişinden kaçmaya çalışırken “kaybettiğim bir şeyi arıyorum” sözlerini tekrarlar. Annesinin her şeyi mahvedebileceğinden bahsederken nasıl onu şarkı söylemeye zorladığı aksine Onasis’in yasakladığı bir çelişki içerisinde sıkışıp kalmış bir kız çocuğu. Otobiyografisini yazdığını söylerken kalem kullanmadığını kendini kullandığını söylediğinde kontrolü eline aldığını belirtir. Herkes kalem kullanarak yazı yazar bu diretilen bir şeydir fakat kendini kullanmak ayrı bir meziyettir. İlerleyen sahnelerde Shakespeare edasıyla hikâyeyi kendisinin kontrol ettiğini belirtir. Zaten aynı şekilde Puccini’ye koştuğunda şarkı söylerken “La Callas’ı” hissettirmesi ve karşı taraftan tekrar denemeliyiz isteğine karşılık “bugün değil” sözleri de bu anlamı güçlendirebilir.
Sürekli olarak “La Callas’ın” söylemesi gerekiyor isteklerine karşılık olarak “hazır olduğumda söylerim”. Kendi ruhum benim için doğru zamanı biliyor ve ruhum müziğe ait, doğru zaman geldiğinde tekrar özgür olacağım şeklinde düşünülebilir. Genel olarak filmin odak noktası, benliğin yaratılması ve buna itaat edilmesi üzerine kurulu. Peki, gerçek Maria Callas kim? Ruhun bu yaratılan benliği reddetmesi ve kendini yeniden hatırlama süreci, başarılı bir sinematografiyle harmanlanarak derinlikli bir hikâye sunuyor. Yarım gibi hissettiren her şeyden sıyrılarak ruhunu tekrardan kucaklamanın özgürlüğü. İnsanlar ondan şarkı söylemesini beklese de beklemese de o Maria Callas. Her şeyiyle bir bütün olarak. Öyle ki, Maria’nın bunun farkında olmadığı zamanlardan, insanların bilmeden ruhunun içini görüp onu zorladıkları zamanlara ve aşkını kaybettiği zamana kadar. Bu anlatım, izleyiciye hem karakterin içsel çatışmalarını hem de benliğe karşı duyduğu yabancılaşmayı etkileyici bir şekilde aktarıyor. Son günlerinde Bayan Callas’a eşlik etmek isterseniz kaçırmamanız şiddetle tavsiye edilir.